Arapça sadece bir topluma ait değildir

Ümmet Üsküdar’da Toplanıyor
19/02/2018
Arapça Kitap ve Kültür Günleri ’nin hedefleri nelerdir?
23/02/2018

Arapça sadece bir topluma ait değildir

Türk okurunu İslam dünyasının yazarlarıyla buluşturan 3. Türkiye Arapça Kitap ve Kültür Günleri’ne yurt dışından katılan isimlerle kitap fuarıyla ilgili izlenimlerini konuştuk. Dr. Hamza el-Kettani, “Arapça İslâm dininin dilidir, sadece bir topluma ait değildir. Müslüman kimliğinin dilidir. Kur’ân-ı Kerîm birleştiğimiz ve Rabbimizi onunla tanıdığımız noktalardan biridir” diyor.

Arapça Kitap ve Kültür Günleri her yıl olduğu gibi bu yıl da birçok ülkeden ilim adamı, alim ve yazarı bir araya getiriyor. Geçtiğimiz yılki fuarın konukları arasında Fas’tan Dr. Hamza el-Kettani, Ürdün’den Mervan bin Mekin el-Kâtip, Afganistan’dan Dr. Seyyid Ahmet El’Haşimi ile Hem Türkiye’deki Arapça Kitap Fuarı’nın değerlendirmesini yaptık hem de tasavvuf ve İstanbul üzerine konuştuk.

ARAPÇA İNANANLARIN DİLİDİR

Hamza el-Kettani, birçok üniversitede medrese dersi veriyor ve bir yandan da kitap yayıncılığına devam ediyor. Kettani fuar ve İstanbul hakkında şunları söylüyor: “Bütün Müslümanların kalbinde kıymetli olan İstanbul’da olmak beni çok mutlu etti. Doğu ve Batı arasında İslâm birliğini görmek, bende ayrı bir heyecan meydana getirdi. Türkiye’de, İstanbul gibi bir şehirde Arapça kitapların bu şekilde sergilenmesi çok büyük etkilere sebep oldu.”

Türkiye’de Arapça konuşulmamasına rağmen böyle bir fuar yapılmasının önemine dikkat çeken Kettani, “Öncelikle Arapça İslâm dininin dilidir, sadece bir topluma ait değildir. Müslüman kimliğinin dilidir. Kur’ân-ı Kerîm birleştiğimiz ve Rabbimizi onunla tanıdığımız noktalardan biridir. Kur’ân-ı Kerîm’i ve içerdiği ilimleri öğrenmek Allah Teâlâ’ya iman etmiş herkese vaciptir. Peygamber Efendimizin (s.a.v) bir hadisinde “Arapça sizin anneniz ya da babanız gibi değildir. Arapça konuşan Arap’tır” buyurulmuştur. Yani Arapça bir kabile ya da topluluğun dili değil iman edenlerin, inananların dilidir.

İstanbul’un uzun bir müddet İslâm hilafetinin merkezi olduğunu hiç kimse inkâr edemez. Osmanlı Devleti doğuda ve batıda İslâm âlemini bir araya topluyor, İslam âleminin yükünü sırtlanıyor ve İslâm âlemine hükmediyordu. Osmanlı Devleti’nin yönetimi İstanbul’daydı. Özellikle İslâm âleminin takip ettiği ve gözettiği merkez İstanbul’du. Bundan dolayı camiler şehri denilince yadırgamıyoruz. İstanbul’a geldiğimizde gözümüzün gördüğü her yerde bir mescit ya da cami olduğuna şahit oluyoruz. İstanbul’da Arapça kitapların sergilenmesi garipsenecek bir şey olmamalı. Çünkü İstanbul’da birçok âlim yetişti. Mesela bizim yakınımızda Endülüs var. Endülüs düşünce birçok âlim Fas’a yerleşti ancak bir o kadar âlim, tüccar ve fikir adamı da İstanbul’a geldi.”

TÜRKİYE ESKİ TARİHİNE DÖNÜYOR

Bu coğrafyanın Sultan Bayezit zamanında İslâm âleminin yöneldiği tek merkez haline geldiğini hatırlatan alim, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bugün Türkiye eski tarihine ve kıymetine yeniden dönüyor. Osmanlı Devleti sona erdi. Ancak Türkiye’deki insanlar tarihlerine, geçmişlerine ve geleceklerine çok önem vererek ilerliyorlar. Son yıllarda dünyanın her yerinde Türklerin tarihlerine ve geçişlerine verdikleri önemin etkisini görüyoruz. Bütün müslümanlar
İstanbul’u ve Türkiye’yi seviyor. Ruhlarıyla buradan ayrılmıyorlar. Muhammed Fatih ismini Fas’ta, Cezayir’de, Tunus’ta,
Türkiye’de, Özbekistan’da, Pakistan’da ve Malezya’da görüyoruz. Bu müslümanların İstanbul’un fethine verdikleri önem ve duydukları sevincin birer işaretidir.”

MEDRESELERDE HER KİTABIN YERİ BELLİDİR

İngiltere’de doğup büyüyen Mısırlı alim Mervan bin Mekin el-Kâtip, Ürdün’de fıkıh ve akaid dersleri veriyor. Arapça’nın birleştirici gücüne değinen el-Kâtip, “Bildiğiniz gibi Arap dili, ümmetin birlik noktalarından biri. İngilizce batıda, dünyanın her tarafında konuşuluyor. Bu da o dili konuşanların bir araya gelmesine sebep oluyor. Arap dili ise önceden dünyanın doğusundan batısına kadar yayılmış, Müslümanları bir arada tutan bir dildi” diyor.

Medreselerdeki eğitim ve bakış açısı hakkında da konuşan alim, sözlerine şöyle devam ediyor: “Medreselerde kitaplara büyük bir edep gösteriliyor. Diyelim ki yanınızda fıkıh, gramer ve akaid kitabı var. Hangi kitabın hangisinin üzerine konulacağı dahi yazılmıştır. Şimdiki bütün amaçlar maddiyata yönelik olduğu için bencillik doğuyor. Bir yerde bencillik baş gösterdiğinde maddi amaçlar da baş gösterir. Bencillik ve maddiyatın olduğu yerde güzellik ve takvanın ilk unsuru olan hayâ kaybolur.”

CAHİLLER TASAVVUF ADINI KULLANIYOR

“Tasavvuf ruhun ıslah olmasının sebebidir” diyen Dr. Seyyid Ahmet El’Haşimi ise Afganistan’dan gelen misafirlerden. Gençlerin fuara olan ilgisine dikkat çeken El’Haşimi, şunları söylüyor: “Gençler tasavvufu ilk duyduklarında ne olduğunu bilmeden, gerek olmadığını söylüyor. Cahiller bu gibi şeylerle oynuyor. Tasavvuf ehli basit kimseler değillerdi. Âlim, Şeyh ve muhaddislerdi. Hazreti Ebû Bekir ve Hazreti Ali’nin hayatlarına bakalım. Yaşantıları nasıldı? Tasavvuf budur başka bir şey değil. Tasavvufa karşı duran burada söyleyemeyeceğim sözler sarf eden bazı kardeşlerimize çok üzülüyorum. Evet, bazı kişiler tasavvuf ismini kullanıp tasavvuf ismi altında tasavvufta olmayan şeyleri yapıyorlar. Tasavvuf onlardan uzaktır. Anladık ki tasavvuf yolunda olanların sağa sola iltifat etmemeleri gerekiyor.”